28 Şubat 2011 Pazartesi

3 Temmuz 2010 Trabzon yemeğine dair...

''Zor olan yeni dostlar edinmek değil,eski dostları kaybetmemektir.''
Ali İhsan Sarı 6 fen H
Kendisini rahmetle anıyoruz....
Gelen onlarca teşekkür mesajlarınıza,telefonlarınıza,senede bir gün bile olsa, birlikte olmanın heyecanını kalplerinde taşıyan herkese teşekkür ediyorum...
Siyah önlüklü dönemden bugüne geçirdiğimiz 28 yılı bir kenara koyduğumuz bu haftasonunu birlikte paylaştığımız herkese teşekkürler.
Daha önceki yazılarımda tek tek teşekkür edebilecek yazılar yazacak kadar azken artık bunun mümkün olmayacağı çokluğa ulaştık.
Ama yinede;
okulun kapılarını bize sonuna kadar açan sevgili Ömer Eyüboğlu na,
Aramızda olan ve olamayan hocalarımıza,
Organizasyon komitesinin değerli üyeleri Münir Altuntaş,Kibar Güven,Melih Somel e,
Uzaklardan gelen herkese,
Aramıza ilk kez katılanlara,
Katılmayanlara
Kendi sınıfından hiç arkadaşı olmasada sınıflarını temsilen orda bulunanlara,
Udu ile ''müzik ruhun gıdasıdır.''atasözünü bize tekrar tekrar hatırlatan Muzaffer Feyzioğlu na,
Nadide sesiyle :)şarkılara eşlik etmesindeki gayretinden dolayı Canan Aslan a,
Bu seneki Nihat Odabaşı ünvanına hak kazanan photos by Ahmet Çubukçu ya
Nihat Odabaşı lık tan solistliğe geçiş yapan davudi sesli Tuygun Serdar a,
Kendimi altın portakal almış gibi hissettiren Aynur Yazıcı ve Refik İmamecioğlu na,
En ufak ayrıntıyı düşünmemize rağmen kolbastı ve horonda kazıklanan bizlere,
Artık Trabzon Liseli olan eşlere,
Trabzonsporlu olan çocuklara,
Eğlenenlere,
Sevinenlere
Duygulananlara
Bütün güzel şeyleri bizlere hatırlatan herşeye,
eski günlere,
bu güne,
anılara,anıları hatırlatanlara
doğruluğun ne olduğunu gösteren yanlışlara,
arkadaşlığın ne olduğunu gösteren dostluklara,
bizlere
sizlere,
çocuklarımıza,
eşlerimize,
düşüncelerimize,
ve eteğimizdeki bütün taşlara teşekkür ederim....Seneye görüşmek dileğiyle.....
N.Nur Somel-6 fen H 4030

19 Mart 2010 Cuma

Nursel'i Heybeliada da bıraktık.....

Radikal Gazetesi yazarı Kaan Sezyum çok genç yaşta kaybettiği eşinin arkasından yazdığı yazı..Defalarca okudum ve sizlerle paylaşmak istedim.... nur


Hayat ve anlamı
Hayat ve anlamı Geçen haftadan beri hayatımın pek bir anlamı yok gibi geliyor. Ne yazılarımı okutacağım birisi, ne sabah güldüğümüz birisi, ne de balkonda kuşları yemlediğimiz birisi var yanımda. Yok yani. İşin en fenası da bu yok oluşun, tam anlamıyla bi yok oluş halinde gerçekleşmesi oldu. Gayet güzel kahvaltı ederken, birlikte Türk kahvesi için tek bir sigarayı ortaklaşa tüttürürken birden akşam oluyor, evde kimseler yok. Çat! Şimdi evde iki kişi kaldık. Kedimiz Tortor da bu vesileyle üzerime kaldı. Yokluk kendisini zamanla hissettiren bir şey. Varken olanı hissetmiyorsunuz, yokken de olmayanı hissediyorsunuz, garip. Kısa sürede çok üzüldüm.

Üzülmemin sebeplerini düşündüm biraz. İnsan çok sevdiği birisini kaybedince (bence) birkaç şeyden dolayı üzülüyor. Ben artık onunla bi şeyler paylaşamayacak olmama üzüldüm. Kumda kendisini temizleyen bir serçe, suyun dibinden giden bi balık sürüsü gördüğümde artık gösterecek kimsem yok. Çok yalnızım. Ama arkadaşlar iyidir, beni yalnız bırakmıyorlar. Yalnız kaldığınız her an bi takım anılar çıt, çıt ya da güm güm şeklinde kafanızın içinde patlayıveriyor. Geceleri uyumak çok zor. İçki de içmediğimden, uyumak için alternatif tıbbın tüm bileşenlerini devreye sokuyorum.

Gözlerimi bilinçli olarak kapatmak istemediğimden yapılabilecek en sıradan şeyi yapı TV’ye bakarken ekran karşısında sızıyorum. Sabah kalkış kısmı daha fena. Uyandıktan sonra yatak keyfi diye bir şey yok. Zaten yatakta keyif yapacak bi şey de yok. Sabahın köründe kargalarla birlikte oturup bok yemeye başlıyorum ben de. Ne yapalım, hiçbir şeyi değiştiremiyoruz ne de olsa. ‘Hayat devam ediyor’ filan diyorlar ama benim için aslında hayat pek devam etmiyor şu sıralar. Neyi devam etsin? Benim için hayat yeniden başlıyor şu anda sanırım. Hem de sıfırdan.

Sevindiğim şeyler de var. Son bir yılı reklam acansındaki işimden ayrılıp evde Nursel’le birlikte geçirmiş olmamız beni en çok rahatlatan şeylerden biri. Ortalama insanlardan çok daha fazla birlikte ve mutluyduk son bir yıl içinde. Evde sabahtan akşama oturup, ağaçlara bulutlara, Tortor’a bakıp gülüyorduk. Çok mutluyduk, gerçekten. Çoğu insanın yaşayamayacağı kadar mutluluk yaşadım son bir senede. Ne yazık ki mutluluk da elektrik gibi bir yere istiflenmesi zor bi duygu. Şimdi o mutluluk anları anı olarak suratıma kapanıyor. Yalnızlığın bir başka karanlık tarafı da ortaya çıkıyor böylece; karşılaşmalar.

Sabahtan akşama çevremdeki birçok şeyde birlikte yaşadığım, eğlendiğim ve mutlu olduğum insanı görüyorum ister istemez. Neyse ki şimdi kendisini Heybeli’ye bıraktık. Bir süre sonra o da adanın bir parçası olacak, Heybeli’ye her gittiğimde belki de enseme konan bir sinek, topraktan çıkan bir çiçek, ağacın tekinde ekşi bi erik ya da peşimden gelen yavru bi kedi olacak. Şimdilik beklemekte yarar var. Hiçbir şey kaybolmuyor, bu da bir gerçek.

Hep çok şanslı olduğumu düşünürdüm. Hâlâ da düşünüyorum galiba. Hep istediğim işi yaptım, beni sıkan protokollere, ıvıra zıvıra bulaşmadım, zora gelmedim, her işim iyi gitti... Ama geçen haftaki bomba biraz fena patladı bende. Şu anda evrensel şans skalasında eksilere düştüm sanırım. Bundan sonrası yukarı çıkış olabilir sadece.

‘Küçük şeylerle mutlu olmayı bilmek lazım’ gibi zırvalar vardır ya, işte biz aynen o laflardaki gibiydik. Küçük ama mutlu bi hayatımız vardı. Dolaptan kestiğim bi parça kaşar peynirine sevinirdi. Susadığı zaman götürdüğüm bi bardak suyun yüzünde yarattığı mutluluğu görmeniz gerekirdi beni anlamanız için. Sabahları sağlıklı olalım diye tek bi aspirini içip “Şimdi mükemmel olduk” diye salak salak sevinirdik. Bahar geldiğinde balkonu çevreleyen ağaçların yaprakları yeşerip her yer yemyeşil olduğunda dünyanın en mutlu ikilisi olurduk. İnsan burnuna Çin yağı sürüp uyuyacak diye sevinir mi? Bazısı seviniyormuş, o da bana denk gelmiş. Şans işi işte.

Bir yandan da birbirimize hiç benzemezdik. Zevklerimiz çok farklıydı ama bana her zaman yeni bir şeyler gösterirdi. İnsan olmayı, çevremi sevmeyi Nursel’den öğreniyordum, daha da alacak çok dersim vardı. Krediler tamamlanmadan kaçtı gitti, bizim krediler de yandı badem oldu. Daha öğrenecek çok şeyim vardı.

Beni hayata bağlayan şeydi kendisi. O gidince iyice saçma sapan bir insan olacağım gibi hissediyorum. Bana kızacak, yaptıklarıma laf edecek ya da beni çekip çevirecek birisi yok şimdi. Dımdızlak kaldım evde, bir de kucağımda Tortor var, mal gibi salonda kanepede oturuyoruz, ağaçların gölgelerine bakıyoruz işte.

Durum böyle olunca hayatın da anlamını görmeye başlıyorum ağırdan. Hayatımızın anlamı anılarımızmış, onu fark ediyorum bi kez daha. Güneş doğuyor, güneş batıyor, haberlerde saçma sapan şeyler, iş yerindeki sıkıntılar, kişisel çekişmeler filan acayip fasa fisoymuş, bi kere daha ayılıyorsunuz. Ama narkozdan hızlı çıkmak da bi kafa yapıyor. Anlamsızlık içinde buluyorum kendimi sık sık. Evinde oturan ve yaşadığı hayatın bomboş olduğunu gören bir emekli gibiyim. Tek farkım çok güzel yaşadım, geçen haftaya kadar da kazasız belasız geldiydik. Naapalım, piyango bu sefer bana çıktı, yarın başkasına çıkacak, sonraki gün de bir başkasına. Çekiliş hep devam edecek.

Bi fotoğraf filan koymak istiyordum ama hiçbir şeye bakamıyorum. Zaten tüm fotoğraflar benim aklımda. Zamanla çıt çıt açılıyorlar. Şimdi onlara bakmak için çok erken.

Karşılaşmalar, eşyalar ve yerler en fenası. Ama her şey ilk seferinde çok acıtıyor insanın içini. Aynı yerden ikinci geçişinizde sadece içinizde bi sıcaklık kalıyor. Bakalım ne olacak? Hayatımın en büyük darbesinden sonra ne kadar sıcak beni kurtaracak bilemiyorum. Yalnızlık sıcak bi şey değil, onu çok iyi biliyorum.

Geçen hafta tam da şu satırları yazdığım sırada yanımdan gitti, artık yok. Yani var ama, yok. Üzücü ama gerçek, ne yapalım? Şimdi arkadaşlarla daha fazla zaman geçirilecek, onlarla da güzel anlar paylaşılacak, mutlu yaşamaya devam edilecek. Mutlu olmaktan başka yapacak bir şey yok. Yani var ama, yok.

08.03.2010

4 Ocak 2010 Pazartesi

Kutlama....

Sevgili arkadaşlarım,
Aslında mail/SMS ile olan hiçbir kutlamayı sevmiyorum..Ama azıcık ta olsa birbirimizden
haberdar olmamızı sağlıyor.. Bir kısmınızı yıllar sonra gördüğümde ne kadar özlediğimi anladığım ve sevmekten hiç vazgeçmediğimi farkettiğim siz arkadaşlarımın yeni yılını kutlarım. Kendi adıma 2009 yılından çok memnun kalmadım, umarım 2010 daha keyifli olur..aslında sevdiklerim etrafımda olsun yeter, tek dileğim budur (yaşlılık işte) sevgiler....

Sabahat Hacıefendioğlu

31 Aralık 2009 Perşembe

2010 ......Yeni Yılınız Kutlu Olsun

Selamlar...
Hayatımızın haşlanmış sebze,tuzsuz beyaz peynir dönemine yaklaşıyoruz...Zaman böyle çabuk geçmeye devam ederse göz açıp kapayıncaya kadar gelip de geçecek bile...
O yüzden bu yıl herkese çok lezzetli yemekler ve o yemekleri red etmelerini gerektirmiycek düşük kilolar diliyorum...
Sağlıklı ,mutlu,huzurlu aile yemekleriyle ,sünnet,doğum,düğün törenleriyle ''bunca yıllık arkadaşlığımıza'' diye kadeh kaldırılan masalarla dolup taşan bir yıl geçirmemiz dileğiyle...
Sevgiyle kalın.

Nur Celaloğlu Somel