22 Ekim 2008 Çarşamba

Bir Tablo Gibi...



Bu resmi çok beğenmiştim ve digital ortamda yağlıboya tablo şekline dönüştürdüm.

Gördüğünüz gibi herkes,az da olsa,şöyle ya da böyle değişikliğe uğradı ama kim oldukları yine de anlaşılıyor.

değişikliğe rağmen hiç değişmeyen,arkadan olmasına rağmen,Gürol kardeşimiz muhteşem KEL i ile bu diğital değişikliğe direnmiş.

Tuygun Serdar

18 Ekim 2008 Cumartesi

KENDİNİ YAKALA!

Hep hayatı veya bize öğretilen bir şeyleri yakalamaya çalışır dururuz hayatta..
Şatafatlı bir sözün, bir şarkının, bir filmin, bir kitabın veya genel kabul görmüş bir çok klişenin arkasında büyük bir gururla yol tutarak..
Carpe Diem'ler, Hayatı Iskalamamaya çalışmalar, Dünya Vatandaşı olmalar falan filan..
Güzel sözler şüphesiz..
Kalbi ısıtan, ağzımıza yakışan ve konuştukça gurur yaratan..
Gerçekte bunları dilermiyiz?
Dilersek gerçekten inanırmıyız?
İnanırsak yaşama taşır, gerçekleştirir miyiz?
Elimizde sıkı sıkıya tuttuğumuz bu define haritalarımız sağlam mıdır gerçekte?
Haritalar arazilere ne kadar uyar?
Hatta başkalarına işaret levhaları çakacak kadar olayları abartırken, acaba o levhalara doğru hiç yolculuk yapmış mıyızdır kendi içimizde?
Başkalarına fevkalade hassas olan sensörlerimiz, genelde kendimize karşı neden kapalıdır?
Başkalarını içsel nedenlerle, kendimizi dışsal nedenlerle eleştirmek adetden mi olsa gerek?
Ne söylediğimiz, ne yaptığımız değil de, ne hissettirdiğimiz midir acaba önemli olan?
İdealize ettiğimiz kişiliğimiz ile reel kişiliğimiz ne kadar birbirlerine yakındırlar?
Aradaki boşluğu birbirine yakınlaştırmak yerine arada kalan mutsuzluk denen bulutun üstüne çıkıp aşağıdaki boşluğa bakarak ahkam kesmek bizi daha ne kadar avutur?
Düşüncelerimiz&Kararlarımızın ne kadarı bize aitdir?
Ne kadarı başkasına?
Başkalarının filmleriyle üzülüp, sevinmeye, şarkılarını dinleyerek hüzünlenmeye,
Sözlerini söyleyerek övünmeye daha ne kadar devam etmeyi planlıyoruz?
Ne zaman başkalarının şapkalarını çıkarıp, eldivenlerine kuşanmayı terk edeceğiz?
Ne zaman başkalarının ayakkabıları giymeyi bırakıp, söylem-eylem örtüşmelerimiz olmadığı zaman da kendi popomuzu tekmeleyecek özgüvene sahip olacağız?
Ne zaman kendimiz olacağız?
Ne zaman ruhumuzun ikizlerini tek kişi yapacağız?
İç sesimizle , dış sesimizi ne zaman ahenkle tek ses yapacağız?
Ne zaman hayat diye, başkalarını değil de artık kendimizi yakalayacağız?
Ne zaman?

İlham Süheyl Aygül
6 fen H
1283

17 Ekim 2008 Cuma

Hayatı Yakala

Arkadaşlar merhaba,
Sevgili Nur güzel bir girişimde daha bulunmuş. Artık buradan sanıyorum daha iyi ve sağlıklı birbirimizden haberdar olabileceğiz.
Kendisi sağolsun ilk yazımı yazmamı rica etti. Ben de yerel bir gazetede yayınlanan ilk yazımı burada da sizlerle paylaşmak istedim. Zira içerik olarak bu sayfanın anlamına atıfta bulunacak bir yazı olarak da algılanabileceğine inanıyorum. Yazımın son iki cümlesini aşağıdaki gibi sizlere hitap edecek şekilde değiştirdim;

Hayatı Yakala

İlk Demokrat Parti Genel Başkanı, Eski Başbakan Merhum Adnan MENDERES’in oğlu, Eski Milletvekili Sayın Aydın MENDERES malumunuz şanssız bir trafik kazası geçirmiş, bütün tedavilere rağmen vücudunun büyük bir bölümünü kullanamaz hale gelmişti.. Kazadan yıllar sonra bir gazeteci kendisi ile uzun bir röportaj yapmıştı. Ulusal basında yayınlanan röportajın ara başlıklarından biri de yaşadığı trafik kazası idi. Siyasi birçok düşüncesine katılmamakla birlikte Sayın Aydın MENDERES’in kaza anında ne hissettiği ile ilgili soruya verdiği cevap bende ciddi bir iz bırakmıştır. Gerek meslek hayatımda, gerek siyasi hayatımda, gerekse özel hayatımda olsun beni derinden etkilemiş söz ve davranışların sayısı iki elin parmaklarını geçmez. İşte Sayın MENDERES’in cevabı da bunlardan biridir.
Kaza kış mevsimi içerisinde sonlara doğru yaşanmıştı. Kazadan Sayın MENDERES yaralı olarak kurtuluyor ve bilinci yerinde.. Fakat vücudunu hissetmiyor. O anda aklından geçen ilk düşüncesi şu olmuş ; Hay aksi, bu ilkbaharı ıskaladık….
Yaşamayı seven en azından sevmek isteyen bir insan için bundan daha güzel bir ifade olamaz.
Şimdi düşünelim biraz….
Edindiğimiz işimiz, toplumdaki konumumuz, yaşımız ..vs. ne olursa olsun hayatta neleri ne kadar yapabildik? Hayatı ne kadar yaşayabildik?
Tepkilerimiz, sözlerimiz, davranışlarımız, ilişkilerimiz gündem içinde yerini ne kadar bulabildi? Varsa pişmanlıklarımız, hatalarımız, özürlerimiz muhatap bulabildi mi? Ve en önemlisi her şeyi zamanında yapabildik mi?
Kısacası hayatı yakalayabildik mi?
Gelin arkadaşlar bu sayfada hep beraber hayatı yakalayalım.
Gelin hep beraber hayatı ıskalamamaya çalışalım.

Sevgilerimle,
Gürol USTAÖMEROĞLU

15 Ekim 2008 Çarşamba

Sonrası.....














































Öncesi....
















taa eskiler...


Sınıf landıramadıklarımız.......
















şimdiler..6 fen K..






















şimdiler...6 fen K..





























şimdiler....6 fen H...











şimdiler...6 fen H...gece