23 Aralık 2008 Salı

TRABZON'DA MİMAR OLMAK 1

Mimarlık ?
İnsanlara yaşanabilir fizik mekan tasarlama sanatı.
Tanımdaki amaçta mimarlığın, yaşamın en eski mesleği olabileceği açıkça görülmekte-
dir. Zira insanoğlu doğal şartlardan dolayı barınma ihtiyacını kendisine kapalı bir mekan arayarak ya da yaparak gidermeye çalışmıştır.
Bunu bulunduğu bölgenin yapısal, iklimsel özelliklerine göre kendi üslubunca gerçek-
leştirmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Yani bulunduğu bölgenin taşlık, çorak, çöl, ağaçlık, orman, dağlık..vb. olmasına göre barınaklarının fiziki özellikleri çeşitlilik
gösterebilmiştir. Sosyalleşme çabaları ve bulundukları yere uyum sağlama ve bulunduk-
ları ortamı yurt belleyip içselleştirmenin zaman içinde kültürel bir çeşitliliğe dö-
nüştürmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu kültürel çeşitlilik; geçmişi merak etme ve geçmiş-
ten bilgi alma dürtüsünün doğal sonucu olan tarih olgusu ile kaynaşarak birbirlerini tamamlayıcı ve ayrılmaz ikili olarak insan yaşamındaki yerlerini almışlardır.
İnsanoğlu kendi görüntüsünü keşfetmesinden bugüne kendisini karşısındaki muhatabına sürekli olarak bir beğendirme gayreti içinde olmuştur. Yüzündeki boyadan vücudundaki desene, korunma amaçlı giysisinden elindeki savunma veya av amaçlı el aletine kadar bir gösteriş merakı insan hayatında önemli bir yere sahip olmuştur. Böyle bir insani davranış şüphesiz, oluşturulan barınaklarda da devam etmiştir.
Burada estetik bir anlayışın zaman içinde sanatla buluşması söz konusudur ki bu da yerel mimarlığın temelini oluşturmaktadır.
Uygulama alanlarının çeşitliliği mimarlıkta kendi içinde mesleki ihtisaslaşmayı da ge-
tirmiştir. Mimarlık; sivil mimarlık, şehir mimarlığı, bahçe mimarlığı, iç mimarlık gibi ihtisas alanlarına adeta mitoz bölünme gibi dağılmış bulunuyor.( Bu konumuzun dışında kaldığından şimdilik burada kesiyorum.)
Yapılan iş bir sanattır. Estetik işin olmazsa olmazıdır.
Mimarlık eğitiminde Form fonksiyonu izler başlıklı bir akım anlatılır. Bunu çok doğru ve mimarların ayaklarının yere basmasını sağlayan bir anlayış olarak görmekteyim. Yani tasarlanan fiziki mekanın biçimi, şekli, küçüklüğü, büyüklüğü mekanın kullanıla-
bilirliğinin ardından gelir. Mekanın öncelikli derdi kullanılabilirliği ve ihtiyaçla-
ra verebileceği bir cevabının olmasıdır. Bu temel kabul edildikten sonra işin estetik ve sanatla beraber yoğrulmasına sıra gelir ki zurnanın cırtladığı yer tam da burada-
dır. Çünkü günümüzde bir çok meslektaşım ne yazık ki konuya bu iki esastan birini ih-
mal ederek yaklaşmaktadır. Türkiye gibi gelişmekte olan ve de ekonomik zenginleşmeyi kendisine birinci derecede hedef gören ülkelerde işin sanat ve kültür yönü uzun bir süre göz ardı edilmiştir. Yani sanatsal yaklaşımın maliyetli olduğu kabulu ile tasar-
lanan kutucuk binaların kısa yoldan ekonomik zenginleşmeye katkı sağlayacağı gibi dra-
matik bir yanılgı içinde olmuştur mimarlar ve yükleniciler. Oysa günümüzde bir mimari tasarımdaki estetik ve sanat kurgusunun mekanın genel maliyeti içinde önemli bir bo-
yutta olmadığı herkesin malumudur.
Buradaki bir diğer yanılgı da uçmaktır. Yani ayağı yere basmayan, uçuk kaçık, sadece biçimin ve iddiasında bulunulan estetiğin ön planda olduğu ama insanların mekan için-
de yatağını, masasını koyacak yer bulamadığı tasarımlardır bunlar. Bu yaklaşımda ge-
lişme hızı içinde, ülkede yeni ne malzeme varsa mimarlar tasarımlarında kullanmaya çalışmaktadır. Sonuç ta da ego tatminine giden bir durumun mimarlığı ortaya çıkmakta-
dır.
Gelecek hafta yerel mimarlık ve Trabzon Örneği ile devam edeceğiz.

Gürol USTAÖMEROĞLU

Hiç yorum yok: